29 Ağustos 2012 Çarşamba

29- Time To Go





Günlerim dengesiz geçiyordu. Bağışlandığım için sevinmek ve başkasıyla yattığı için üzülmek arasında bir yerlerde gidip geliyordum sürekli. Biss sürekli yanımdaydı, bir sürü şeyle kafamı dağıtmaya uğraşıyorduk ama haliyle tam bir denge kuramıyordum ne olursa olsun.

Sonra aylarca beklediğimiz zaman geldi. Festival ve tatil..

Festival Zeytinli'deydi. Marv zaten yaz dolayısıyla oralarda olduğundan, direkt orada buluşacaktık. Benim yolum biraz uzundu. İki durak halinde gitmeye karar vermiştim. Ki çok fazla ortak arkadaşımız olacaktı festivalde. Ben de önce Çanakkale'ye, Tim ve Bruce'un yanına gidecek, geceyi orada geçirip sabah onlarla beraber Zeytinli'ye doğru yola çıkacaktım. Bu beni deli gibi heyecanlandırıyordu. Araya giren bir ayrılıktan sonra tekrar Marv'a sarılacaktım. Artık kıymetini biliyordum ve bu harika olacaktı..

Yolculuktan günler önce hazırlanmaya başladım. Yeni elbiseler, bikiniler, ağda, saç baş, sürekli içeriğini değiştidiğim valizim ve sonunda yolculuk günü..

Otobüse atlatım. Uyuyarak geçirdiğim bir yolculuktan sonra Çanakkale'deydim. Cayır cayır bir sıcak, efsane bir nem.. Yine de sevincimden söylenmiyordum bile, sabah Marv'a kavuşacaktım, başka hiçbir şeyin önemi yoktu. Tim beni otogardan aldı. Bruce'un evine gittik. Pizza yiyip bir şeyler izledik. Birer cigara sardılar sonra.  Bana uzatıldığında kafamı iki yana sallayıp teşekkür ettim. Marv'ın bu konuda da yeni kuralları vardı ve çiğnemeyecektim. Onları güzel kafalarıyla başbaşa bırakıp uyumak üzere bana verilen odaya gittim.

Yola çıkmadan bir saat önce Tim tarafından uyandırıldım. Kahvaltı hazırlamışlardı. Biraz atıştırıp üzerimizi değiştirdik ve bizi bekleyen araca doğru yola çıktık. Festivale giden gençlerin kaldırdığı bir araçtı, herkes benzer kafalardaydı yani. Güle oynaya geçti o sebeple seyahatimiz.

Ve Zeytinli'ye vardık. Marv arayıp festival alanının kapısında beni beklediğini söyledi.

Midemdeki kelebekler, delirmiş gibiydi...

vicy

26 Temmuz 2012 Perşembe

28 - it's something




Günlerim bok gibi geçiyordu. Suçluluk duygusu ve terk edilmişlik beni ezilmiş bir üzüm tanesine çevirmişti adeta. Hiçbir şey yapamıyordum. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Ailem başka bir şehire, tatile gitti ve en yakın arkadaşım Biss de bu fırsatı değerlendirip yalnızlığımı azaltmak adına evime geldi. Günleri kitaplarla, balkonda tükettiğimiz fincanlarca kahve ve paketlerce sigarayla, filmlerle, alkolle ve dansla tüketiyorduk, ama bu hiçbir şeyi daha iyi bir hale getirmiyordu. Marv yoktu.

Salonda oturmuş aynı kitabın aynı sayfasını üçüncü kez okuyordum. Biss çekyata uzanmış film izliyordu az ileride. Telefonum çaldı.

Marv arıyor.

Tanrım. Telefonu heyecanla açtım.

-Vicy.
-Marv!
-Müsaitsen uzun konuşacağım.
-Müsaitim, elbette müsaitim! Dinliyorum..
-Bir şans istiyordun değil mi?
-Evet, hem de çok!
-Dinle. O şansı sana vereceğim. Ama artık sandığın kadar basit olmayacak. En önemli şeyi çıkardın bu ilişkiden sen. Güven.. Zerre güvenim yok sana artık ve bunu kazanmam ne kadar sürecek bilmiyorum. Seni özledim.
-Ben de, ben de seni çok özledim Marv.
-Sus. Biliyorum. Ama bunlar bir şeyi değiştirmeyecek. Bir şeyleri sen değiştireceksin. Birçok kuralımız olacak eğer yeniden başlamak istersen.
-Ne istersen...
-Benden habersiz hiçbir adım atmanı istemiyorum, iznim olmadan markete çıkmanı dahi onaylamıyorum. Ne giydiğin, nereye gittiğin, kiminle ne kadar nasıl zaman geçirdiğin gibi konuların hepsinde bana bağlısın artık. En azından ben bir şeyleri içimde tamir edene kadar.
-Elbette, tamam, her şeye razıyım.
-Bunu düzeltmek için ne kadarını yapabileceğini görmek istiyorum açıkçası. Seni affediyorum. Ama sana aynı ilişkiyi vaadetmiyorum. Bundan sonrası senin çabana kalmış.

Ne dese kabul edecek durumdaydım. Çok özlemiştim. Çok suçluydum. Çok mutsuzdum ve onu nasıl sevdiğimi yeni anlıyordum.

Her dediğini onayladım.

Bütün gecem birçok internet hesabımı kapatmak, kapatmadıklarımda ise hummalı bir temizlik yapmakla geçti. Sevgilisi (!) için bunları yapan kızların hepsinden tiksiniyordum. Ama bu defa farklıydı. Bana sunulan güveni ve rahatlığı nankörce kullanmıştım ve şimdi gereken neyse, yapmaya razıydım.

Günlerdir ilk kez kahkaha atabiliyordum hissederek. Biss'e tost yapıyordum dans ede ede. Balkonu yıkayıp gülümsüyordum. Her telefonu şakıyarak açıyordum. Hayat yeniden güzeldi. Marv yeniden benimdi. Mutluydum. Ama tek bir şeyi merak ediyor ve cevabından korkuyordum. Korkunun ecele faydası yoktu. Sordum.

-Marv, kimseyle olmadın değil mi? Bakirsin ve ayrı olduğumuz süre boyunca beni bekledin, benim seni beklediğim gibi. Değil mi?

-Hayır. Biriyle beraber oldum. Ve sen bana yaptığın şeyden sonra, kalkıp ayrı olduğumuz dönemin hesabını soracak durumda değilsin artık.

Hançer gibiydi. Acıttı.

Çığlık atarak ağlamaya başladım. Hatırladığım biss'in beni duşa soktuğu, saçlarımı okşadığı, ağladığım yerde sızıp kaldığım..

vicy

20 Mart 2012 Salı

27 - Waitin' for The Sun



Marv'ın tavrı çok netti. Hiçbir şekilde telefonlarımı açmıyor, mesajlarıma cevap vermiyordu. Her yerden silmişti beni. Eş dost aracılığıyla iletişim kurmaya çalışıyordum ama sonuç aynıydı hep. Net bir cevap. "O isimi anacaksanız, konuşmayalım."

Hiç ummadığım kadar canım yanıyordu. İnsan kaybetmeyeceğini sanıyor bazı şeyleri, elinden kayıp gidince ise ne yapacağını şaşırıyor. Üstelik suçlu olmak, ızdırabı ikiye, üçe, dörde katlıyor.

Günlerce yumuşamasını bekledim. Günlerce ağladım. Günlerce sustum. Günlerce dua ettim.

Ama hiçbir şey değişmedi.

vicy

4 Mart 2012 Pazar

26 - Can't Fool You




Yurda döndükten sonra Marv ile hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam ettim. Earl ile aramda olan şeyden söz etmemiştim, o da her zamanki gibi muhabbetimize devam ediyordu. Son sınavları da atlatmıştım ve ailemin yanına dönmem gerekiyordu. Yurt defteri kapanıyordu, en azından buna seviniyordum. Tatil için Marv ile bir yerlere gider, yazın tadını çıkartır, okul dönemi geldiğinde de ailemi ikna edip bir ev tutarım diye düşünüyordum. Birkaç günüm eşya toparlamakla geçti. O küçücük odaya zarla zorla sığdırdığım o kadar çok şey vardı ki. Valizler doldu taştı. Karton kutular bulup tek tek doldurdum. İki cümle ile yazmak kolay, ama tek başıma şunlarla uğraşmak beni delirtiyordu. Sürekli stres altındaydım. En sonunda bütün eşyaları toparladım, biletimi aldım. Bir kısmını taksiyle kargo şubesine kadar taşıyıp direkt ailemin adresine postaladım. Geri kalanıyla da canım çıkarak otogara kadar gidip, otobüsüme yerleştim. En azından zor kısmı bitmişti. Gözlerimi kapatıp yolculuğu uyku ile geçirdim. Uyandığımda sonunda büyüdüğüm şehirdeydim.

İlk günler çok coşkulu geçti. Ailemle uzun süredir görüşememiştik ve evde olmak iyi hissettiriyordu. Birkaç gün internete girmedim, telefonu elime pek almadım. Marv da ailemle özleştiğimizi düşünebiliyor olsa gerek ki beni meşgul etmiyordu. Zaten bir ay sonra Zeytinli Rock Festivaline gidecektik beraber, oradan başka bir yerlere, yani kavuşmamız çok da uzak değildi.

Üç-dört gün sonra internete girdim. Marv da online idi. Muhabbete başladık. Ama biraz soğuk gibiydi, sanki söylemek istediği bir şeyler vardı ama söyleyemiyordu. Sonunda bir sorunu olup olmadığını sordum.

"Sadece evet ya da hayır diye cevap ver, beni Earl ile aldattın mı?"

Dondum kaldım. Bu diyalogu hiçbir zaman yaşamaycağımızı düşünüyordum ve yanılmıştım. Suratımı, kollarım, telaştan yanıyordu. Marv'a doğruyu söyleyecek cesaretim yoktu. Ama bir cevap bekliyordu, her şey berbat olmak üzereydi. O an küçük beynim bana verilebilecek en kötü tavsiyeyi verdi: İnkar et, üste çık!

Karşı koyamadım.

"Sen ne dediğinin farkında mısın ya? Beni nasıl bir şeyle suçladığına bir bak! Yazıklar olsun Marv, geçirdiğimiz onca aya yazıklar olsun!"

Cevap hızlı geldi.

"Ben cevabımı aldım Victoria."

Konuşmadan çıktı. Bilgisayarın başında öylece kalakaldım. Tenim kavruluyordu. Telaş geçmiyordu. Berbat hissediyordum. Birkaç mesaj attım, umurunda olmasa gerek ki cevap gelmedi. Yatağa geçtim. Uyku da beni yok sayıyordu, bir süre yattığım yerde döndüm dolandım. Olmadı. Uyanıp sabaha kadar en yakın kız arkadaşlarımla durumu tartıştık. Yapacak bir şey yoktu, olan olmuştu.

Ya Marv beni affedecekti ya da onsuz yaşamaya başlama ihtimalim oldukça yüksekti. Bu ihtimali ilk defa düşünmüştüm çok uzun zamandır ve canım tahmin ettiğimden çok daha fazla yanmıştı.

Keşke hiçbir şey böyle olmasaydı.






Victoria

21 Şubat 2012 Salı

25 - Earl and Kisses







Çekimden önceki gün, Marv ile anlamsız bir kavga ettik telefonda. Üzerinden geçen yılların da etkisiyle şu an sebebini anımsamıyorum bile. Tek hatırladığım, Marv'ın hiç alışık olmadığım bir şekilde bana kendimi çok değersiz hissettirmiş olduğu. Üstelik herhangi bir şekilde gönlümü de almamıştı. Geceye kadar huzursuz şekilde bir özür bekledim. Boşunaydı. Ertesi sabah çekime giderken çantamda kostümler, ayakkabılar ve makyaj malzemelerinin yanında, kalp kırıklığım da vardı.


Modellik yapacağım kişi Earl, benim yaşlarımdaydı. Ailesiyle yaşıyordu. Önceden de belirttiği gibi çekimler evinde gerçekleşecekti. Beni yakınlarda bir duraktan aldı, eve beraber yürüdük. Annesiyle biraz muhabbet edip tanışma fasıllarını geçtikten sonra, sıra çekimdeydi. İlk kıyafetleri giyip makyajımı ve saçımı gerekli şekilde ayarladıktan sonra kameranın karşısındaki yerimi aldım. Birkaç saatte bir mola veriyor, çekilenlere bakıyor, bir şeyler içip yeni bir konsept ile çekime dönüyorduk. Her molada gözüm telefondaydı. Marv'ın pek umurundaymışım gibi gözükmüyordu. Boşvermeye çalışıp kendimi çekime odakladım. Tasarlanan konseptler bittiğinde Earl beraber poz vermeyi önerdi. Eğlenceli bir teklifti, üstelik güzel pozlar yakalayabilirdik. Birçok poz verdik. Makineyi ayarlayıp yanıma geçiyordu, birkaç saniye sonra otomatik olarak fotoğrafı çekiyordu makine ve her seferinde bunu tekrarlaması gerekiyordu. Eğleniyorduk, bazı pozlarımız son derece komikti. Bazı pozlarda ise oldukça yakın duruyor ve çekici bakışlarla bambaşka bir hava veriyorduk. Ancak bu gitgide zorlaşıyordu. Zira fotoğraf çekilene kadar saniyelerce çok yakın durmak, tahrik ediyordu bir süre sonra insanı ister istemez. İkimiz de zorlanıyorduk, belliydi daha az gülüp daha çok kasılmamızdan. Ve bir yerden sonra halat koptu. Gözlerinin içine baktığım bir pozdu, son derece yakındık, ve kameradan önce o hareket etti, dudaklarımız birleşti.


Birkaç saniye öpüştükten sonra kendimizi çekyatın üzerinde bulduk. Bedenim çok istiyordu ancak kendime gelişim çok çabuk oldu. Ellerini vücudumdan çekip bunun olmaması gerektiğini söyledim. Sessizce kabullendi. Bu olmamış gibi çekime sadece benim modelliğimle devam ettik. Saat geç olduğunda ise Earl odasını bana verip başka bir odada uyumaya çekildi.

Saatlerce döndüm durdum yatakta. Sadakat konusunda çok başarılı biri değildim hiçbir zaman. Ama Marv'a bunu yapmış olmak içimde bir şeyleri rahatsız ediyordu. Bu düşüncelerle boğuşurken uyudum kaldım. Ne de olsa hiçbir zaman haberi olmayacaktı, değil mi?
...

Victoria


20 Şubat 2012 Pazartesi

24 - Why Can't We Make Love Honey?







Marv'ın yanına gittiğim günler benim için boğulurken suyun yüzeyine fırlayıp nefes almak gibiydi. Beni adeta bir prensesmişim gibi ağırlıyordu. Yatağa gelen kahvaltılar, ayak masajları, hediyeler, filmler... Onu seviyordum. Zaman içimdeki duyguları büyütüyor, kendimi ona daha yakın hissediyordum. Cinsel hayatımız kısıtlıydı. İkimiz de daha önce hiç kimseyle beraber olmamıştık ve bunu sevdiğimiz biriyle yaşamak istiyorduk. Ve emindim, o kişi Marv'dı. İkimiz de doğru insanı bulduğumuzu, gerekli duyguyu hissettiğimizi düşünüyorduk. İlk sefer özel olmalıydı. Nasıl özendiğimizi hatırlıyorum da... Beyaz jartiyerlerimi, tütsüleri, mumları, müziği, bana yaklaştıkça hızlanan kalp atışlarımı...


Ama olmadı.

Canım öylesine yanıyor, bacaklarım öyle bir kilitleniyordu ki kendi kendine bu ilişkiyi imkansız kıldı. Ben sinirimden ağlamaya başladığımda Marv başımı göğsüne yaslayıp bunun hiç önemli olmadığını, acelemiz olmadığını, beni çok sevdiğini tekrarladı dakikalarca. Ama hayal kırıklığı inanılmaz boyuttaydı benim için. Çok özeniyordum, çok istiyordum ve vücudum buna izin vermiyordu. Marv'ın sakinliğine karşın ben inanılmaz derecede takmıştım bu duruma. İlerleyen zamanlarda birkaç denememiz daha oldu ve hepsi aynı şekilde sonuçlandı. Ve durum netleşti, vajinismus...



İlişkimizde sorun ettiğim tek şey buydu. Karşımda zorba, odun bir adam olmadığı ve sürekli beni teselli etmeye çalıştığı, bunu önemsemediği için şanslıydım. Ama bu beni rahatlatmaya yetmiyordu. Kendimi eksik, yarım hissediyordum. İçimi karartıyordu bu duygu.


İstanbul'a hayal kırıklıklarımı valizime doldurup döndüğümde, kafamı dağıtmam gerektiğini biliyordum. Kendimi dergilere gömdüm, fanzinlere odakladım zihnimi. Yazmak beni rahatlatan tek şeydi Marv yokken. Ben de elimden geleni yapıyordum. Arada evci çıkıp eşte dostta kalıyordum, artık evde kalan arkadaşlarım olması bir avantajdı. Marv asla nereye, kime gittiğime karışmıyor, bana tüm kalbiyle güveniyordu.


Derken yarı profosyonel olarak fotoğrafçılıkla uğraşan biri, modeli olmamı rica etti. Arada zevk için modellik yapıyordum, kamerayı hep sevmişimdir. Kabul ettim. Hafta sonu çekim yapacaktık. Evinin bir kısmını stüdyo olarak kullanıyordu. Marv'a da haber verdim. Her zamanki gibi uyumlu bir şekilde karşıladı.


Keşke bunun sonun başlangıcı olacağını biri kulağıma fısıldasaydı...



Victoria






11 Şubat 2012 Cumartesi

23 - Boooo-ring





O berbat geceden sonra iyice yurda kapandım. Marv önce haklı olarak bir güzel kızdı, sonraysa yanımda olduğu hissini yitirmemem için şefkatli tavrına geri döndü. Sık sık telefon ediyor, mesaj atıyordu. Arada okula gidiyor, genelde odamda kendimi kitaplara ve internete teslim ediyordum. Aylar böyle geçti. Sıradan, huzursuz, sıkıcı... Arada Kocaeli'ne gidip Marv'da kalıyor, hasret gideriyordum. Arada o geliyor, İstanbul'da zaman geçiriyorduk. Maddiyatı zamanla toparladım. Aldığım borçları ödedim. Kendime yeniden yetmeye başladım. Odada da değişen bir şey yoktu. Bazen Şebnem'le laflıyorduk. Esra'yla nadiren muhabbet ediyorduk ama samimiyetine artık inanmadığımdan pozitif duygular beslemiyordum. Bir şekilde zaman geçiyordu, dümdüz, ezberlenmiş bir halde...




Victoria