18 Aralık 2011 Pazar

3 - New Sisters



Marv'la görüşmüş olmak içimdeki duygularda bir değişiklik yaratmamıştı. O hala eğlenceli, zaman geçirilesi bir adamdı ve fazlasını istemiyordum. O ise bana her gün daha da bağlanıyor, daha da üzerime düşüyordu.

Hayat pek fena sayılmazdı. Okulun ilk senesi olduğundan dersler pek zorlamıyordu. Kaldığım yurt özel bir yurttu ve lüks olduğu söylenebilirdi. Kızlarla terasta kahvaltı edip, saatlerce kahve - sigara sefası yapıp, akşamları sauna ile şenlendiriyor, sonra odalarımızda bir süre daha muhabbet edip yataklarımıza yollanıyorduk. Benim günüm çoğundan daha geç bitiyordu. Herkes yattığında, laptopun başına geçiyordum.

Odamdaki kızlarla aram oldukça iyiydi. Pelin'in aşk maceralarını dinlemek çok eğlendiriyordu mesela beni. İlk tanıştığımız gün bir görüşülecekler listesi vardı ve adamların her biriyle tek tek kahve içmeye gidip sonra gözlemlerini bizimle paylaşarak sevgilisi olacak adamı belirleme yolunda kendince ilerliyordu. Selin ise ilk başlarda sergilediği biraz sakin, basık tutumu üzerinden attıkça bazı şaşırtıcı şeyleri keşfediyordum. Yıllardır beraber olduğu bir adam vardı ve adam ona hayvan gibi davranıyordu. Düz, kapalı kıyafetlerinin; ders dışında yurttan çıkmayışlarının sebebi oydu. Sevgilisi Mehmet'ten dolayı hayatı baskı altında geçiyordu hayır, bu rutinden mutlu değildi. Ama alışkanlık nasıl bir denizdir bilirsiniz. Denizden dışarı çıktığınızda sizi enfes bir plajın kucaklayacağını bilseniz de, vücudunuzun alıştığı ısıdan, suyun yumuşaklığından ayrılmak istemezsiniz bir süre. Su dalgalı da olsa, ısısı tatmin edici olmasa da, plaj tüm cazibesiyle beklese de sizi ve her şeyden öte, yüzmekten ölesiye yorulsanız da çıkmak istemezsiniz. Zira korkarsınız. Yeni bir düzen, risk demektir. Tanıdığınız karanlık, boğucu sular bile, riskli olandan daha cazip gelir.

Selin için işler bu kanuna uygun ilerliyordu. Oturup ağlamayı, yeni bir sayfa açmaya tercih ediyordu. Neredeyse her gün, saatlerce ona ne kadar güzel bir kadın olduğunu, zeki olduğunu, kimseye muhtaç olmadığını ve ona böyle davranabilen bir insanı hayatında tutmaması gerektiğini anlatıyor, korkularının yersiz olduğunu göstermeye çalışıyordum.

Bunun dışında muhabbet sık sık Marv'a geliyordu, zira kızlar nedense onunla olmam konusunda aşırı ısrarcıydılar. Bir sonraki görüşmemiz, bir konuşma arasında çiğköfteyi ne kadar çok sevdiğimi söylediğim Marv'ın oturup, öğrenip, elleriyle bana hazırladığı çiğköfteleri İstanbul'a getirmesi ile gerçekleşti. Ve tüm bunlar benim değil, kızların kalbini çalıyordu inatla. Arkadaşlık güzeldi, fazlasıyla işim yoktu.

Hem sırf bana aşık diye, birine aşık olamazdım durduk yere. Değil mi?

...

Victoria


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder