26 Ocak 2012 Perşembe

17 - The Colluders





Ailem bu fikirden hoşlanmadı haliyle. Babam duruma el attı, bir doktordan iki haftalık rapor ayarladık ve ailemin yanına gittim. Bir süre uzak kalırsam iyi gelir diye düşünüyorlardı. Onların ilgisi ve Marv'ın sürekli aramalarıyla birazcık güç topladım. Kaldığım yerden devam etmek üzere İstanbul'a döndüm. 


Bir hafta kadar yine pek muhattap olmadan yaşadık aynı odada. Marv İstanbul'a bir arkadaşında kalmaya gelmişti ve gündüzleri onu görüyor, yurda geç dönüyordum.Kızlar da arada bir hal hatır sormaya filan başladılar ki, şaşırttılar beni.


O sabaha kadar.

Sabah altı gibi uyudum. Dokuz gibi temizlikçi abla tarafından uyandırıldım.

- Canım müdür seni görmek istiyor.
- Tamam abla uyanınca inerim ben yanına.
- Uyuyorsa da uyansın gelsin dedi.

Bu işte bir gariplik vardı. Kaldığım yer özel bir yurttu ve kimse durduk yere sizi uykunuzdan uyandırmazdı. Zaten para mevzusu dışında pek çağırılmazdınız da, ekstrem bir durum yoksa.

Tek gözüm kapalı müdürün yanına gittim.

- Victoria gel bakalım otur şöyle.

Adamdan hoşlanmıyordum genel olarak. Tavırları çok itici ve yapay geliyordu. Dediğini yapıp karşısına oturdum. Konuşmaya başladı.

- Nasılsın iyi misin?
- Uykumdan uyandırdınız, nasıl olduğumu sormak için mi? Lütfen konu neyse konuşalım bir an önce.
- Hehe.. Peki canım kızma hemen öyle. Şimdi, seni severiz bilirsin. Bugüne kadar da pek bir sıkıntı yaşamadık seninle yurtta. Ama işler biraz değişti aldığımız bir şikayetle...
- Ne şikayeti?
- Canım şimdi isim veremem amma, birkaç arkadaşın geldi bu sabah. Senin için çok endişelilerdi. Bütün gün ağlıyor, bağırıyor, herkesin canına okuyormuşsun. Senden çok korkuyormuş herkes. Tüm bunların sebebi de... nasıl denir bilmiyorum ama.. bağımlıymışsın Vicy. Ailen biliyor mu uyuşturucu kullandığını? Ne zamandır kullanıyorsun? Bak biz hepimiz seni severiz, yargılamıyorum yardımcı olmak için soruyorum. Arkadaşların nasıl üzülmüş senin için görsen. 



Oturduğum yerde sinirimden ağlıyor, tepki bile veremiyordum duyduklarım karşısında.

- Aa ağlamakla olmaz ama. Git bi' yüzünü yıka gel hadi.

Kapıyı çarpıp yukarı çıktım. Dakikalarca suratıma su çarpıp bunun gerçek olamayacağını tekrarladım kendi kendime. Odamda bir sigara içtim. Bu kadar orospu çocuğu olmalarının imkanı var mıydı cidden? Cidden odada sadece ikisi yaşamak için bana bu denli büyük bir oyun oynayabilirler miydi? Sabahın köründe ikisinin de odada olmayışından da anlaşılıyordu ki, evet. Cidden kaçıyorlardı, zira bu boku yemişlerdi. Müdür olacak pezevengin yanına indim.



- Heh şöyle. Yıkamışsın yüzünü de mis gibi aferin. Şimdi anlat bakalım nedir sıkıntın?
- Birincisi, bana yardım etmekten filan söz ediyorsunuz ama alakası bile yok. Duyduğunuza gayet inanmışsınız ve onu gerçek sayıp üzerinden yol alıyorsunuz. Bana sormuyorsunuz bile ne olup bittiğini. O kadar eminseniz beraber bir hastahaneye gidelim, ne şekilde kanıtlanıyorsa yapılsın gereken tüm testler. Bir yandan da odamı arayın isterseniz. Ama sonra karşıma geçip yüzüme bakarak özür dileyebilecek misiniz?

- Ya şimdi Victoria'cım, böyle agresifleşmeye gerek yok ki...
- Lütfen susun. Agresifleştiğim filan yok. Pelin ve Selin'in bunu yapmasından çok sizin tavrınıza şaşırdım zaten. Hiç inkar etmeyin, bunu yapanın onlar olduğunu adım gibi biliyorum. Hatta durun tahmin edeyim, eminim bu gece ikisi de evci çıkmıştır değil mi? Yüzleşmeyelim olay tazeyken diye, onlar gelene kadar giderim diye. Bana yaptığınız bu muamele çok iğrenç. Bugüne kadar hiçbir sıkıntı bile yaşamamışken, inanmayı tercih ettiğiniz şey.. Ama gerçekten bunun için savaşmayacağım bile. Yarın ayrılıyorum buradan. Herkes de ne hali varsa görsün.



Odama çıktım, katıla katıla ağlamaya başladım sinirimden. Kapı açıldığında yatağımda hıçkırmakla meşguldum sarsıla sarsıla. Gelen Hande idi. Üst katta kalıyordu, aynı sınıftaydık. Çok sevdiğim, çok iyi niyetli bir arkadaştı. Beni o halde görünce şaşkınlıkla yanıma koştu. Olup biteni anlattım. 


- Derhal yüzünü yıkıyorsun, kalk kalk kalk! Kahvaltı ettin mi?
- Hande şu durumda ne ara kahvaltı etmiş olabilirim?
- Tamam git yüzünü yıka sonra da giyinmeye başla. Marv İstanbul'daydı değil mi bu ara?
- Bugün dönecekti. Dönmüş olabilir. 



Yüzümü yıkadım, eşofmanları çıkarıp bir kot bir bluz geçirdim üstüme.

- Marv on dakika sonra yurdun önünde olacak ve beraber kahvaltı edeceksiniz. Biraz kafan dağılmalı. Sonra dönersin yurda ve ne yapacağımıza karar veririz, tamam mı?

Kabul ettim. Marv'a sarılsam, yükün yarısı kalkardı üstümden. Biliyordum.

Çantamı alıp aşağı indim...

...

Victoria










2 yorum:

  1. Yuh artık bu kadar da olmaz kusura bakma ama arkadaş olarak kendine iki yılanı seçmişsin kendine. Üstelik sen bu Peline yardım etmemiş miydin, Dayak yediğin de ona bakmamış mıydın.Senin yerinde olsaydım o yurdu savaş alanına çevirirdim doğrusu.Neyse yazılarınızın devamını merakla bekliyorum hoşça kalın.

    YanıtlaSil
  2. İnsanların içindeki canavar hemen belli olmuyor. O Pelin'e günlerce annesiymişim gibi baktım, Selin'i iğrenç ilişkisinden, yaşadığı sıkıntılardan çektim çıkardım.

    Sonuç ortada.

    YanıtlaSil