2 Ocak 2012 Pazartesi

11 - Pelin And Her Big Mistake



Güne yatağıma gelen kahvaltı ve Marv'ın sevgi fışkıran gözleriyle başladım. Bütün gün muhabbet ettik, film izledik, eğlendik. Orada geçen her günüm - gecem, bana bir prensesmişim gibi hissettiriyordu. Gecenin köründe uykum kaçarsa "Uyan, sıkıldım." diyordum ve hiç itiraz etmeden uyanıp, elimi tutarak benimle dizi izliyordu. Ağzımdan çıkar her laf, gökten inmiş bir emir gibiydi sanki onun için. "Çok sıkıştım ve ayağa kalkmaya mecalim yok." diye söylenirken uykumdan uyanıp gecenin köründe, gözlerinden damlayan uykuya rağmen yataktan kalkıp beni kucaklayarak banyoya götürecek kadar sevimliydi. Her saniye daha da iyi anlıyordum ki Marv, dünyaya beni mutlu kılmak için gönderilmişti.


Birkaç enfes günden sonra İstanbul'a döndüm. Herkes benim için çok seviniyordu. Öyle ki, tüm bunlar benim değil onların başına gelmiş gibi mutlu oluyordu kızlar dinledikçe, gördükçe. Yaklaşan sınavlara rağmen güzeldik.

Biraz kızlara dönmemiz gerekirse, yurtta işler şu şekildeydi son günlerde:

Diğer odalardaki kızlar için bizim odamız yurdun kafesi gibiydi. Girmek istedikleri her aksiyon için önce bizim kapımızı çalıyorlardı. Hadi kızlar saunaya, hadi kızlar yemeğe, hadi kızlar fal gecesi yapalım... Gece geç saatlere kadar dolu oluyordu oda misafirlerimizle. Herkesin kendini en rahat hissettiği odaydı bizimkisi. Ki bunda, inadımızla bizim odayı yurtta sigara içilmesine tek izin verilen yer yapmış olmamızın da payı büyük. Özellikle yakın olduğum bir oda vardı ayrıca. Sınıf arkadaşım Hande'nin odası. Odadaki kızların hepsi çok sevimliydi. Sık sık kaçıyordum yanlarına. Sabahları Hande odama dalıp zorla uyandırıyordu okul günleri, beraber gidiyorduk. Haftasonları hava güzelse biraz eğer, yurdun terasında kahvaltı hazırlanıyordu kızlar tarafından. Ben horul horul uyurken Hande benim için de kahvaltı hazırlamış oluyordu. "Kahvaltı hazıııır!!" diye şakıyarak çıkartıyordu beni yataktan terasa koşturmak üzere. Mutluydum.

Selin artık tamamen mini eteklerle, seksi iç çamaşırlarıyla ve aktif cinsel hayatıyla ışıldıyordu. Aradığını bulmuş gibiydi hayatı adına ve mutluydu.

Pelin hala Kemalettin ile birlikteydi. Bir gece Çiçek Pasajında Pelin, Selin, Kemalettin ve ben beraber içtik.  Pelin "Kemoşum!" hitabını dilinden düşürmeden, yavru kediler gibi sırnaşıyordu ve Kemalettin Pelin bir şey anlatırken onu tamamen yok sayıp başka bir şey anlatmaya başlayabilecek kadar üstün görüyordu kendini ilişkide. Tüm bunları korkunç bulsam da Pelin eğer mutlu olacaksa metres gibi bir role sahip olan barbieyi oynayabilirdi ve benim için hiç sakıncası yoktu.

Ama...

Bir akşam Kemalettin ve Pelin enfes bir kavga ettiler. Pelin telefonu kapattığında gözlerinden ateş fışkırıyordu ve sinirden patlamanın eşiğindeydi. "Bana böyle davranmasının intikamını alacağım!" dedi en delikanlı ses tonuyla ve ekledi; "Burak'la yatacağım!"

Burak deneme günlerinde kahve içtiği adamlardan biriydi. Bize geçtiği özete göre çok sinirli, kendini engelleyemeyen, silah filan taşıyan hasta ruhlu bir tipti ve ikinci bir kahve seansı daha yaşamamışlardı. Aldığı bu kararın saçmalığını anlatmak için yırtındık ama Pelin'i engellemek imkansızdı. Burak'ı aradı ve ertesi gece Burak'ın evinde kahve içmek üzere sözleştiler.

...

Buluşma anına kadar kararından vazgeçirmeye çalıştık ama işe yaramadı. Güzel bedenini jartiyer çorapları, seksi bir korse ve enfes bir makyaj ile süsledikten sonra üzerine eşofman takımını geçirdi.

"Burak'ın yanına aklımda yatmak yokmuş gibi bir görüntüyle gideceğim ve gecenin sonuna kadar buna inanacak."

Plan nereden baksan mantıksızdı. Burak gibi bir adamla görüşmek boşuna alınmış koca bir riskten ibaretti. Üstelik Kemalettin ile hala beraberdiler ve bundan haberi olmayacaktı. Bu intikam, sadece bir sır olacak ve kendi içinde skoru eşitlemesini sağlayacaktı. Tüm bunlara rağmen Pelin, Kemoşuna arkadaşlarıyla ders çalışmaya gideceğini söyledi, bizleri öptü ve Burak'ın evine doğru yola çıktı.

Selin'le başbaşaydık odada. Bir süre bu konuda konuşup, sonra kendi halimize döndük. Saat 01.00 sularında telefonum çaldı. Arayan Pelin'di.

- Pelin?
- Victoria, bu saatte dönsem beni yurda alırlar mı?
- Oha, Pelin neredesin, neden ağlıyorsun?! N'oluyor?!
- Buraktayım şu an, geleceğim oraya, bir şekilde beni almak zorundalar saat kaç olursa olsun. Arayacağım sizi birazdan.
- Pelin, sakın telefonunu kapatma ve bir an önce buraya gel.

Telefon kapandı. Pelin'in cümlelerini anlamak çok zordu zira deli gibi ağlıyordu. Biz ne olduğunu anlamaya çalışırken telaşla, Selin'in telefonu çalmaya başladı.

Arayan Kemalettindi.


---

Victoria

2 yorum: