31 Ocak 2012 Salı

20 - God, are you kidding me?







Ertesi gün Hande tarafından uyandırıldım. Önce okula uğrayıp ödev teslim etmemiz, sonrasında da yurdun yeni şubesine gidip oda seçmemiz gerekiyordu. Ayaküstü bir şeyler atıştırıp çıktık. Okulda hocayı bulmak için çokça ter döküp, işimiz bittiği gibi kendimizi yeni yurda attık. Eski yurtta bir zamanlar yurt görevliliği yapan Çilem Abla, bu yurtta müdür olarak işe başlamıştı. Kendisinden pek hoşlanmazdım ama bir sıkıntımız da yoktu. Yoklama almaya geldikçe genelde odamızdaki sigara dumanından ötürü laf sokmadan çıkmazdı ama bunu dert edecek de değildik.


- Çilem Abla merhaba. Hayriye Hanım haber vermiştir size, kaydımı buraya alacağız bugün. Kendisi onayladı ekstra bir işlem gerekmiyor. Odaları gezebilir miyim?


Aldığım tepki şaşırtıcıydı.


- Evet haber verdi Hayriye Hanım. Yalnız Victoria, ben pek hoşnut değilim bu fikirden.
- Anlamadım?
- Ben bu yurtta sana sigara içirir miyim sanıyorsun? Sabahlara kadar bilgisayar başında oturtur muyum seni? Hem uyuşturucu meselesini duydum ve açıkçası ben sana inanmıyorum. Yurda sürekli sarhoş gelen sen değil miydin sanki her gece?


Ağzım açık kaldım. İftira atmak kalp krizine sebep olsaydı ilk kelimesinde yere yığılırdı. İçkiyle aram yoktu bile, bırak yurda sarhoş dönmeyi. Nadiren Marv ile içerdim, o da Kocaeline gittikçe. Onun dışında dışarı çıktığımda barlarda genelde meyve suyu alırdım. Bira, rakı, votka, viski.. Hiçbirini içmiyordum ve yurda dönmeden bir kadeh şarap içtiğim gün sayısı aylardır beşi bile bulmazdı.


- Ben alkol bile kullanmıyorum? Ne sarhoş gelmesi?
- Ya bırak beni mi kandırıyorsun. Senin buraya kayıt olmanı engelleyemem ama sana burada huzur bırakmam Vicy. Anlıyor musun?


Hande beni savunmaya kalkıştı ama susmasını rica ettim.


- Çilem Abla, zaten sana çok da sıcak duygularım yoktu ama bugün kanıtladın ki insan bile değilmişsin. Sorunun ne bilmiyorum ama Tanrı cezanı verecektir bir gün. Yürü Hande, başka bir yer buluruz elbette.


Yurttan çıktık. Bir süre hızla yürüdük ve kendimi bir kaldırıma attım. Oturup bir sigara yaktım. Hande de eşlik etti.


- Şimdi ne yapacağız?
- Başka bir yurt bulmak zorundayız 3-4 saat içinde.


Sigaraları bitirip aramaya başladık. Dönem ortasında yurt bulmakla samanlıkta iğne bulmak arasında çok da bir fark yoktu. Yine de insan mecbur kalınca her şeyi deniyor. Avrupa yakasında okula ulaşımım saatler almayacak her yeri denedik. Kimisi normalin iki katı para istiyordu, kimisinde zaten yer yoktu. Sinirden ve hırstan dolan gözlerimle ve şişmiş ayaklarımızla inadına devam ettik. Saatler sonra, son gücümüzle bulduğumuz son yurda adım attık. Yurt otelden bozma bir yerdi. Oldukça eskiydi. Odalar çok ama çok küçüktü. Üç kişilik odalardan birinde bir kişilik yer vardı. Odaya girdik. Aylardır yaşadığım odanın dörtte biri kadar bir yer. Tek kişilik üç yatak. Ufacık birer masa. Kişi başı tek kapılı bir dolap. Tek bir tabure koyacak bile yer yok. Pekala. Tutuyorum.


Eski yurda geri döndük. Eşyaları taşımamız gerekiyordu. Artı kaydımı sildirmeliydim. Önce Hande'nin odasına çıkıp kızlarla bir sigara içtim. Annem ve babam sürekli arayıp gelişmeleri soruyordu. Babam Çilem denen kadını yurt sahibine bildirip ağzına sıçmak isterken annem işi iyice dramatikleştiriyordu ki zar zor ayakta dururken iyice zorlanıyordum. Müdürün odasına indik.


- Çilem Hanım diğer yurda geçişimi imkansız kıldı. Başka bir yere aldırıyorum kaydımı bugün. Dekontlarımı alabilir miyim?
- Yani Victoriacığım, öncelikle bu ayın ödemesini rica etmek zorundayım.
- Pardon? Bugün yeni ödeme sürecinin ilk günü. Yurtta kaldığım tek bir gün için tüm ayın parasını mı istiyorsunuz resmen benden?
- Üzgünüm vallahi prosedür ehe ehe.
- Keşke cidden üzgün olsanız.


Savaşmak istemiyordum. Tartışmak istemiyordum. Tek istediğim artık tüm bunlardan kurtulup saatlerce uyumaktı. Şiş ayaklarımla en yakın ATMye gidip para çektim.


- Buyrun. Bu ayın ödemesi. Artık lütfen dekontlarımı alabilir miyim?
- Yani şimdi elbette vereceğim diğer ayların kontratlarını ama, depozitonu unut.
- Şaka mı ben anlamıyorum ki artık.. Nedir?
- Yani şimdi dönem ortası gidiyorsun çocuğum ben senin yerine birini bulamam ki, depozitonu veremem o yüzden.


İşi artık tamamen adiliğe vuruyordu. Komik olan, yurda haftada en az bir gün müşteri çıkıyor, bizim odayı geziyor ama bizim bezdirişimizle tutmaktan vazgeçiyordu. Şu eski Türk filmlerindeki bakıcı kaçıran çocuk karakterler gibiydik. O odaya birini bulamayacağını iddia etmesi o kadar komikti ki. Ben istemsizce gülüyordum artık. Hande dudaklarını ısırıyordu. Tek istediğim gitmekti.


- Hiçbir şey demiyorum. Lütfen bir taksi çağırabilir misiniz en azından, gideceğim bir an önce.
- Ah be yavrum, hiç de taksi numarası yok bende ki.


Git gide daha da saçmalaşıyordu. Masasındaki bir tomar taksi kartını alıp uzattım.


- Aaa unutmuşum ben onları yahu! Dur arayayım ehe ehe. .... Alo, taksi isteyecektim ben xxx kız yurduna? Aa öyle mi tüh tamam.- Yağmur dolayısıyla durakta taksi kalmamış canım.
- Diğerlerini deneyin.
- Alo, taksi isteyecektim ben xxx kız yurduna. Aa kalmadı mı taksi durakta, peki teşekkürler.


Artık dayanamadım, kahkaha atmaya başladım. Hande telefonu müdürün elinden kaptığı gibi müdürün elindeki kartta yazan numarayı çevirdi.


- Merhaba xxx kız yurduna bir taksi gönderebilir misiniz? Tamamdır teşekkürler... Taksi geliyor Victoria hadi eşyalarını indirelim aşağıya.


Kızlar müdürün suratına küfür eden bakışlar atarak yukarı çıktı. Benimse artık başımı kaldıracak halim bile yoktu. Eşyaları indirdik. Zar zor taksiye sığdırdık. Başka bir taksiye de Hande ve başka bir odadan arkadaşımız olan Damla atlayıp geldiler benimle. Yeni odama eşyaları çıkarttık. Kızlar çoğunu yerleştirdiler. Ivır zıvır kısımları ben sonra hallederim dedim. Eski yurda beraber döndük. Son bir valiz vardı getirmem gereken. Kızlarla tek tek vedalaşıp valizimi aldım ve tramvay durağına doğru ilerledim. Yağmur yağıyordu. Taksiye verecek param kalmamıştı. Yeni yurdun müdürü ödemeyi birkaç hafta sonra yapmamı kabul etmişti. Sırılsıklamdım. Valizi taşımak için çok güçsüzdüm. Bütün tramvaylar dolu geliyordu. Kulaklıklarımı takıp kendimi müziğe ve yağmura bıraktım. O an ölsem, umurumda olmazdı. Genç bir delikanlı yanıma geldi. Söylediğini anlamadım, kulaklığı çıkarttım. 


- Efendim?
- Ne dinliyorsun?
- Bunu mu sormak için geldin cidden? Bu gün koca bir kamera şakası olmalı. 
- Neredeyse kırk dakikadır ıslanarak dikiliyoruz. Ters istikamete giden tramvaylar boş geçiyor. Onlardan birine binip, son duraktan rahatça dönebiliriz.
- Peki. Valizimi al.
- Bu ne güven böyle, ya çalarsam? :)
- Umurumda bile olmaz.



Tramvaya bindik. Bana bir gün bu ülkeye sosyalist rejimi getirebilirse eğer, Sultanahmet'i koca bir çorbacı yapacağını ve herkesin orada bedava çorba içeceğini filan anlatıyordu gülerek. Ayakta uyuyordum. İneceğim durağa yaklaşırken mail adresimi rica etti. Kalemini alıp elindeki Uykusuz'un üzerine o an uydurduğum bir mail adresini karaladım. İnip yeni yurduma doğru yürüdüm. 


Şansıma ilk gece yeni oda arkadaşlarım yurtta yoktu. Üzerime kuru bir şeyler geçirip kendimi yatağa attım.


Gözlerimi kapadığım an, uykuya daldım.


...


Victoria









4 yorum:

  1. Hikaye bir yerde uydurmaya gidiyor gibi geldi ama bunların %80ine yakınını 2007-2008 de yaşadım ben de. Tekrar üniversite sınavına girmeye kadar gitti olay. Şehir değiştirdim, ortam değiştirdim sıfırdan başladım.

    YanıtlaSil
  2. Bunların %80ini kendiniz de yaşamışken hikayeyi uydurma bulmanız beni şaşırtsa da, biraz anlayabiliyorum zira olanlar çok da akıl karı şeyler değildi. Ama şunu söyleyebilirim ki kişi - yer isimleri dışında hiçbir hayali ekleme yapmadım hikayeye.

    YanıtlaSil
  3. sosyalist arkadaşı tuttum ben ama çorbacı kısmı biraz abuk geldi doğrusu.

    YanıtlaSil
  4. Entersan bir tipti, bu garip hayali yüzünden aklımda kalmış bunca sene sonra hala zaten..

    YanıtlaSil