11 Ocak 2012 Çarşamba

13 - Just Like A Babysitter



Selin gittikten sonra Pelin'e yataktan asla kalkmamasını tembih edip kendimi dışarı attım. Eczaneye girip çürük kremi, ağrı kesici, ertesi gün hapı vb. aldım. Marv ile telefonda konuşup olan biteni anlatarak yurda döndüm. Odaya girdim ve o saçma filmlerdeki gibi, telefon elimden düştü.

Pelin yerde hareketsiz yatıyordu.

Sarstım, kucakladım, zar zor gözlerini açtı ve yine ağlamaya başladı. Tüm gücümle yatağına sürükledim ve yatırdım. Kemalettin'i aradığını, konuşurken yataktan kalktığını ve Kemalettin'in ona kötü şeyler söylediğini anlatırken nefesi kesildi. Anlaşılan konuşma esnasında bünyesi iflas etmişti ve bayılıp kalmıştı oracıkta. Kafasını çarpmamış olması mucizeydi ancak sorunumuz bitmek bilmiyordu. Nefes alamamaya başladığında elim ayağıma dolaştı. Sağlam kalan gözü kocaman açık bir şekilde bana bakıyor ve çırpınıyordu. Yardım istemeyi düşündüm ama bu son çareydi. Elimden geldiğince sakinleştirmeye çalıştım.

"Hadi Pelin. Nefes alıp vermen lazım. Bak, hadi beraber yapalım. Yavaşça nefes ver. Tamam, çok güzel. Şimdi nefes alalım güzelce. Aferin Pelin! Çok güzel. Hadi, bir daha..."


İşe yaradı. İyice sakinleştiğinde ertesi gün hapını içirdim, çürüklerini kremledim ve uyuttum yeniden.

Adeta benim sorumluluğumda küçük, hasta bir kız çocuğu gibiydi ve bu haddinden fazla bir yüktü benim için.

Akşam mutfağa inip Pelin'in hasta olduğunu, yemeği odada yiyeceğini söyleyerek bir şeyler aldım. Kucağımda tepsi, bebek besler gibi doyurdum karnını odaya çıktığım gibi. Tüm bunlardan da zor olan ara ara patlayan Kemalettin krizleriydi ve telefonu ondan uzak tutmak ve ağlamasını durdurmak çok yorucu oluyordu. Bunun dışında tuvalete gitmesi gerektiğinde çok çaba sarf ediyordum. Tek gözünü saçlarıyla örtüp, koridoru kontrol edip, koluna girip olabildiğince hızla gidip geliyorduk.

Esas çabam şikayetçi olması yönündeydi. Saatlerce dil döktüm, darp raporu almaya ikna etmeye çalıştım ama ailesinin duymasından endişe ettiği için bunu şiddetle reddetti. Bir yerden sonra üstelemedim de, zaten sıkıntı başımdan aşkındı...

Bir diğer dert de, yoklama anlarıydı. Yurt görevlileri odaları gezip, tek tek kontrol ediyorlardı. Her geldiklerinde hepimizi gördüklerine emin oluyor ve biraz muhabbet ettikten sonra diğer odalara geçiyorlardı. Her yoklama seansında Pelin yorganı başına çekip yatıyor, biz de uyuduğunu söyleyip görevlilerin ilgisini çekecek başka konular açmaya çalışıyorduk. İlk günün altından tek başıma kalktıktan sonra Selin'in gelmesiyle yüküm biraz olsun hafifledi.

Tüm bu yaşananlar dandik senaryolu ucuz bir filmin sıkıcı sahneleri gibiydi...


Victoria

2 yorum: