28 Aralık 2011 Çarşamba

9 - It's Gonna Hurt A Bit Darling






18 yaşındaydım ve bir ünlüden mesaj almak harika bir şey gibi gelmişti. Sanatına eşdeğer bir imajı vardı B.nin zihnimde. Harika biri olmalıydı ve nasıl olduysa bana mesaj atmak istemişti! 


Birkaç dakika bocaladım. Sonra cevap yazdım. Üç dört mesajdan sonra MSN üzerinden muhabbet etmeye başladık. Kamera açmacalar. Ufak çaplı flörtler. Şimdi düşündüğümde ne kadar komik olduğunu görebildiğim cümlelerle beni etkilemeye çalışıyordu ve ben bunu hoş bulmuştum. Şimdi düşününce "Hep böyle kırmızıdır biraz cumartesi geceleri.........." gibi bir cümlenin sadece yapay ve yersiz olduğunu görebiliyorum.

Her neyse.

Bir süre yazıştık. Doğum gününe birkaç gün kalmıştı. Nasıl kutlayacağını sordum. Benimle kutlamak istediğini söyledi. Keyifle kabul ettim. Doğum gününe dek muhabbetimiz devam etti ve o gün geldiğinde buluşmak üzere bir randevumuz vardı. Akşam Cihangir'de kahve içmek üzere sözleşmiştik ve telefonlaşıp netleştirecektik.

Buluşma günü çok sade giyindim. Buluşacağım adam bir yeniyetme değildi, saçımın modeli veya eteğimin boyu bana bir artı kazandırmazdı, mühim olan içimiz ve beynimizin işleyiş şekliydi. En azından benim düşündüğüm buydu. Düz siyah bir kazak, bir kot, topuklu botlar ve dümdüz saçlar. Fazlaydı bile. Önce Taksim'de eski bir dostumla buluşup bir kahve içtim. Birkaç saat muhabbet ettik. Sonra B.yi aradım.

- Merhaba, benim işim bitti. Nasıl yapalım?
- Ben müsaitim, buluşalım o zaman hemen.
- Tamam, nerede içeceğiz kahveyi?
- Sen atla bir taksiye, beni aradığında tarif ederim.

Telefonu kapatıp İstiklal'i tükettim minik adımlarla. Meydan'dan bir taksiye atladım ve geri aradım.

- Mekanın adını ver istersen artık, şöför beye ileteyim.
- İstersen telefonu ver ben tarif de ederim.
- Tamam.

Şöförle konuşup anlaştılar. Birkaç dakika sonra araba durdu. Tarif edilen yerde olduğumuzu söyledi şöför. Parayı verip teşekkür ederek indim taksiden. Etrafta ne bir bar, ne bir kafe vardı.

- B. ben tarif ettiğin yerdeyim. Ancak hiçbir mekan göremiyorum etrafımda?
- Evde daha rahat zaman geçiririz diye düşündüm. Otomatiğe basıyorum hemen. Gel yukarı.

Bundan hiç hoşlanmadım. Zira hiç dürüst bir tavır değildi. Çocuk kandırır gibi plan yapmak tek kelimeyle adiceydi. Ama yukarı çıkmadığım takdirde paranoyak sorunlu kızlar gibi hissedecektim kendimi ve bu daha sıkıcı geldi. "Hadi bakalım" dedim ve asansöre atladım.

Evi güzeldi. Keyifli döşenmişti ve birçok tablo vardı her tarafta. Çift kişilik deri koltuğa oturup bir sigara yaktım.

- Rakı?
- Kahve içmek için sözleştik.
- Peki, sana kahve koyuyorum. Ben rakıdan gideceğim mahsuru yoksa.

Kahvemi getirip yanıma oturdu. Bir yandan sehpadaki çizimi tarıyordu. Muhabbeti kesinlikle keyifli değildi ve orada olmak hoşuma gitmemeye başlamıştı. Sürekli ünlü insanlarla yakın ilişkileri olduğunu, tanınan bir adam olduğunu vurgulamaya çalışıyordu. Beklediğim kesinlikle bu değildi. Sanattan, kitaplardan, resimden söz edeceğiz ve çok iyi zaman geçireceğim sanıyordum. Oysa karşımda kendini beğendirme çabasında, bomboş bir herif vardı. Mide bulandırıcı. Sonra beklenen muhabbet başladı.

- Kız arkadaşım olsana.
- Ahah. Ne dediğinin farkında mısın?
- Farkındayım tabii. Beraber zaman geçiririz. Burada kalırsın sık sık. Bir şeyler paylaşırız.
- İsteklerimizin aynı olduğunu zannetmiyorum. Ayrıca zaten çeşitli taleplerini tatmin edemeyeceğim için, bunu sen de istemezsin. Emin ol.
- Bakire misin? Olsun. Başka şekilde yaparız?



Bu kadar iğrenç olmak için çok çaba sarf ediyor olmalıydı. Konuyu kapattım. Birkaç dakika süren bir sessizlikten sonra kenardaki tekli koltuğa geçti. Bir kolunu koltuğun yanına attı. Diğer kol koyma yerinde laptopu duruyordu. 


- Gelsene bir şey izleteceğim, çok keyifli.

Yanına dikildim.

- Otur yahu.

Kucağına oturmayacaktım. Oturacak başka bir alan da bırakmamıştı. Dizlerimin üzerine çöktüm. Ekrana bakarken ben, kemerini çözmeye başladı.

- B. ne yaptığını zannediyorsun?
- Ya..
- Sana sakso çekmeyeceğim, daha net olabilir miyim bilmiyorum.
- Ya sadece biraz yaklaşsan da olur. Çok güzelsin. Lütfen.

Gözlerimi gözlerine diktim. Daha ne kadar saçmalayacağını merak ediyordum. Yalvarmaya devam etti. Bir silahım olsa onu vurmayı düşünebilirdim. Bir silahım yoktu. Ama bunun onun için acısız bir anı olarak kalmasına müsade etmedim.



Eğildim. Birkaç saniye kadar mutlu olmasına izin verdim ve sonrasını dişlerimin uygulayacağı basınca bıraktım.

- Aahhhhhhhhhhhhhhh!! Ne yapıyorsun Victoria, çok acıdı!
- Eh, acır.



Ayağa kalkıp ceketimi giydim.Telefonumu, sigaramı vb. çantama tıkarken ayağa kalktı.

- Nereye gidiyorsun? Tamam özür dilerim. Hiçbir şey yapmayalım ama gitme, lütfen!

Pantolonu ayaklarına kadar inmişti ve toparlanmaya çalışarak yalvarırken çok zavallı gözüküyordu.

- İyi geceler B.

Kapıyı açıp asansörü çağırdım.

- Yolu unutmazsın, yine gelirsin değil mi?

Gülüp asansöre bindim. Apartmandan çıkarken midemde rahatsız edici bir bulantı ve gözlerimde yaşlar vardı. Yurda varana dek sinirimden ağladım.

İnsanlar bu kadar iğrenç olmamalıydı.


...

Victoria


4 yorum:

  1. Kızım ısırsana diye içimden geçiriyordum ki, tam o anda ısırmışsın.

    Bazı insanların sevişmek için bu kadar fazla oyuna gerek duyması çok saçma.

    YanıtlaSil
  2. Zavallılık böyle bir şey...

    YanıtlaSil
  3. madem o sike zarar verecektin neden sakso çektin:) vursaydın bir tekme o taşaklara:)

    YanıtlaSil
  4. İstemediğin birisinin penisini sırf acı vermek içinde olsa ağzına alman onun çektiği acıdan daha acı bence

    YanıtlaSil